BAĞIMSIZ BASIN PLATFORMU. KÜLTÜR, SANAT VE GÜNCEL GELİŞMELER.

Yemek Masasında Sınıf Ayrımı: Ne Yediğimiz Değil, Nerede Yediğimiz Önemli

Yeme alışkanlıklarımız sadece damak tadımızı değil, toplumsal sınıfımızı da temsil ediyor. Bir tabak kahvaltı ya da sade bir kahve, artık yalnızca yiyecek değil; ekonomik bir gösterge, sosyal bir simge ve politik bir pozisyon bildirisi haline geldi. İstanbul’dan Berlin’e uzanan bu hikâyede, sofralar çoktan cepheye dönüştü.

Bir kahve 160 TL olabilir mi?

İstanbul’un bazı semtlerinde sade bir kahve 160 TL’ye satılıyor. Bu fiyat, sadece maliyetle açıklanamaz. Aynı kahve başka bir semtte 60 TL. Aradaki fark, sunulan “deneyimin” bir bedeli. O deneyim; lokasyon, dekor, müşteri profili ve görünürlükle iç içe geçmiş durumda.

Yemek artık sadece yemek değil

Yemek, gösterinin bir parçası. Menüdeki açıklamalar, kullanılan tabaklar, mekânın ışık düzeni ve hatta çalan müzikler bile “fotoğraflanabilirlik” üzerinden kurgulanıyor. Bu da yemek deneyimini bir tür görsel tüketime dönüştürüyor.

Ucuza doymak nostaljiye mi dönüşüyor?

Geçmişte 20 TL’ye karın doyurmak mümkündü. Bugün ise bu rakam, birçok menünün sadece “su” bedeline denk geliyor. Gıda enflasyonu, asgari ücretin satın alma gücü ve artan kira giderleriyle birleştiğinde, “ucuz yemek” fikri hem ekonomik hem kültürel olarak geride kalıyor.

Sınıfsal menüler: Aynı yemek, farklı fiyat

Bir tostun Nişantaşı’nda 250 TL olması, yalnızca ekonomik değil sosyolojik bir veri. Aynı ürün, Şişli’de 70 TL olabilirken aradaki fark, algılanan prestij ve sınıfsal ayrım üzerinden oluşuyor. Yemek artık bir fiyat değil, bir konum bildirisi.

Görünmek için yemek

Yemek paylaşımları, sosyal medya kültürünün kalbinde. Birçok kullanıcı, yalnızca yediği yemeği değil, ait olduğunu düşündüğü sosyal çevreyi de paylaşmış oluyor. Bu durum, sofrayı kolektif bir deneyim olmaktan çıkarıp bireysel bir temsil alanına dönüştürüyor.

Sessizliğin menüsü: Dışarıda yemeyen bir toplum

Artan fiyatlar ve ekonomik belirsizlikler, dışarıda yeme alışkanlıklarını etkiliyor. İnsanlar daha az dışarı çıkıyor, daha az arkadaşlarıyla bir araya geliyor. Masalar boşalıyor, fakat o boşluk sadece açlığı değil; giderek artan sosyal yalnızlığı da yansıtıyor.

Yemek üzerinden toplumsal okuma yapmak mümkün mü?

Menüler, sadece yiyecek listeleri değil; aynı zamanda kültürel, ekonomik ve sosyal göstergeler. Ne yediğimiz değil, nasıl ve nerede yediğimiz giderek daha çok şey söylüyor. Bu yüzden yemek, yalnızca bir tüketim nesnesi değil, bir araştırma alanı haline gelmiş durumda.

Tabağın içindeki hikâyeyi okumak

Günümüzde yeme alışkanlıkları, sınıfsal farkları en görünür hale getiren unsurlardan biri. Fiyatlar, mekânlar, sunumlar — hepsi bir toplumsal ayrışmanın izdüşümü. Yani mesele sadece ne yediğimiz değil; **hangi sınıfa ait olduğumuzu hangi tabakla ifade ettiğimiz**.

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer İçerikler