BAĞIMSIZ BASIN PLATFORMU. KÜLTÜR, SANAT VE GÜNCEL GELİŞMELER.

İstanbul Ansiklopedisi — Taşlarla Örülmüş Kimlikler, Boşluklarla Yazılmış Hikâyeler

İstanbul Ansiklopedisi — Taşlarla Örülmüş Kimlikler, Boşluklarla Yazılmış Hikâyeler

Bazı diziler anlatmaz, usulca fısıldar.
Netflix’in İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul’u anlatmaz; İstanbul gibi davranır. Parçalı, karmaşık, kimliksiz görünen ama içinde binlerce kimlik saklayan bir yapı. Her bölüm, bir semt gibi. Her karakter, bir çıkmaz sokak.

İki Kadın, Bir Kent ve Hiçbir Cevap

Zehra: Amasya’dan gelen mimarlık öğrencisi. Taşradan çıkıp modernliğe adım atmak istiyor ama geçmişi ayakkabısının tabanına yapışmış çamur gibi, silinmiyor.
Nesrin: Paris hayali kuran, İstanbul’da sıkışmış bir cerrah. Modernliğin içinden konuşuyor ama özgürlükten çok yorgunluğa yakın. Birbirlerinden farklı görünüyorlar ama aslında aynı boşluğun iki yüzü.

Şehir Arka Planda Değil, Başrolde

Dizi, İstanbul’u bir kartpostal gibi süslemiyor.
Sokak isimleriyle başlıyor her bölüm: Alçakdam Yokuşu, Çarşamba Sokağı, Bezm-i Alem Camii…
Bu sadece bir mekan seçimi değil. Her bölümde şehir, karakterlerin iç dünyasının yankısı oluyor. Semtler, karakterlerin içindeki çalkantıyı haritalandırıyor.

Başörtüsü, Cerrahlık, Ve Hiç Konuşulmayan O Şey

Zehra’nın başörtüsü bir kimlik değil, bir meydan okuma. Nesrin’in cerrahlığı ise özgürlük değil, kontrol fetişi.
Hiçbir karakter bir yere tam olarak ait değil. Herkes ya kaçıyor ya da susuyor.
Ve izleyiciye düşen görev şu: “Hangisinin susuşu daha yüksek sesle yankılanıyor?”

Dizinin En Büyük Gücü: Söylenmeyenlerde Gizli

İstanbul Ansiklopedisi’nin etkisi, cümlelerinde değil, boşluklarında gizli.
Sahneler arasında nefes almayan bir gerilim var. Karakterler birbirine temas etmeden birbirini kanatıyor.
Bir kedi gibi yaklaşan şiddet; bir anlık göz temasıyla gelen anlayış…

Finalde Zehra kendi İstanbul’unu yazıyor. Ama bu, bir ansiklopedi maddesi değil, bir iç döküm.
Nesrin, Paris’e gitmiyor belki ama eski benliğini o uçağa bindiriyor.
Dizi bittiğinde bir şey tamamlanmıyor; aksine daha büyük bir soruyla baş başa kalıyoruz:
“Bu şehirde kim, kimin hikâyesinde sadece bir parantez?”

İstanbul Ansiklopedisi, seyirciden cevap istemiyor. Onun yerine şehirle, bedenle, inançla ve geçmişle yüzleşmeye çağırıyor.
Bu dizi, ansiklopedi gibi baş harflerle değil; altını çizmediğimiz satırlarla yazılmış.
Ve her izleyici kendi maddesini orada bulabilir: Kimi zaman “kaçış”, kimi zaman “kabul”, kimi zaman ise sadece “sessizlik.”

Total
0
Shares
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer İçerikler
Devamını Oku

“İçimdeki Fırtına”: Bir Aşk Hikâyesi 

"İçimdeki Fırtına"nın Hikâyesi 1977'nin fırtınalı bir Londra gecesinde, genç müzisyen Melih Kibar içindeki duyguları piyanoda melodiye döker. Bestelediği bu eseri İstanbul'daki sevgilisi Çiğdem Talu'ya gönderir. Çiğdem'in besteye yazdığı sözler ve şarkıya verdiği "İçimdeki Fırtına" ismi, aşkın mesafelere meydan okuyan gücünü kanıtlar. Erol Evgin'in sesiyle ölümsüzleşen bu şarkı, kalplerin nasıl aynı ritimde atabildiğinin dokunaklı bir hatırlatıcısıdır.